Durursan dinlersin;Dur ve dinle
‘Zihin dolabı’
“Dağılmak gerekir bazen yeniden toparlanmak için”, burada atıfta bulunduğum kesinlikle
kıyafet dolabımdan başka bir şey değil… 21.yy’dayız hala kendi kendini toparlayan kıyafet
dolabını yapamamalarına da ayrı bir içerliyorum.. Bu hikayede zihnim kuşkusuz ki defalarca
toplanan ama sürekli dağılan kıyafet dolabım rolünde. Sözüm ona ben çok dağınıkmışım
annem öyle der hep.. Kime göre neye göre şimdi tabi ? Üç gün sonra ben bu düzenlediğim
dolabı yine aynı şekilde bozulmuş olarak göreceksem neden toplayayım ki? Ayda bir kere
kafi..
İşte böyle diye diye hep kaçtım toplamaktan dolabımı da zihnimi de.. Ya çok önemli işlerim
çıktı o an, ya da ben zihnime beni oyalaması için bir takım direktifler verdim. En nihayetinde
ben o düzensiz dolapla 25 sene geçirdim. Şimdilerde anlıyorum ki ben o dolabı bunda sene
kafamın içerisinde taşımışım. Ergenlik yıllarımda bir çeşit savuma mekanizması olarak
anneme hep derdim ki:‘Araştırmalara göre zeki ve çok düşünen insanlar hep dağınık
olurmuş,zihinleri gibi odaları da karmaşık olurmuş ama kendi içlerinde sadece kendilerinin
anlayabileceği bir düzen varmış.. Ben değil araştırmacılar öyle söylüyor,bilime de mi karşı
geleceksin!!’ derdim. Annem ise o an o araştırmacılara iki çift laf edebilmek için zihninde
çeşitli yollar aramakla meşgul olsa gerek,bazen cevap vermeye tenezzül bile etmezdi. Nitekim
bu araştırmacılar haklı çıktı. Tıpkı zihnim gibi dolabım da dağınık. Tıpkı dolabımdaki
kıyafetler gibi zihnim de buruşuk.. içinde aradığımı bulmam epey zor,bulsam da ütüleyip
giymesi ayrı bir iş.. Tıpkı dolabım gibi zihnim de çok dolu ve düzensiz. O zamanlar komikti
tabi, araştırmacıların haklı çıkacağından bir haber keyfim epey yerindeydi.
Zamanla işler değişti, büyüdüm. Her geçen gün yeni bir şey öğrendim. Yeni duygular
keşfettim. Hedefler koydum kendime, hayallerim bile bir başkaydı o zamanlar. Tabi bunlar
olurken esas hesaba katmadığım şey ise şunlardı: ”Gerçekten de bu duyguları ben mi
keşfettim? Hedeflerim tam anlamıyla bana mı aitti? Ya hayallerim,yoksa onları da mı çaldım
bir yerlerden ?” Cevabını hala bulamadığım için hem evet hem hayır olarak varsayıyorum
bunu. Belki kesin bir cevabı da yoktur. Fakat bu soruları sormam bile aslında şunu gösteriyor
ki ‘düşünüyorum öyleyse varım’ Sen kalk 25 senede öğrendiğin en temel duygu ve düşünce
modellerini sorgula,bazılarını azalt hatta kimisini direkt çöpe at. Atarım atmasına da yerine ne
koyacağım ? -başladım bir ucundan aramaya haydi hayırlısı.. Sevdiğim şeyleri sevmediğimi
de fark ettiğim çok oldu mesela. Az konuşur çok dinler oldum. Çok dinlesem de az inanır
oldum. Paranoyanın ve anksiyetenin kıyılarında dolaştım epey, kolay değil zihni susturmak,
kolay değil kendini dinlemek. Fedakarlık gerektiriyor,istikrar gerektiriyor ama en çok da
cesaret..
Bu keşif yolculuğunda henüz yolun başındayım, doğru olduğuna inandığım pek çok şeyin
dünyanın en yanlış şeyleri olduğunu gördüğümden beri -‘ki yine kime göre yanlış kime göre
doğru tabi’ yargısız infaz yapmamaya karar verdim. Bazen yargılasam da infaz etmemeye
karar verdim. Bazen sadece ben iyi miyim? Bunu sorar bunu hisseder buna göre harket eder
hale geldim. Sonuçta bakıldığında ben ne gri düşmanları gördüm düğünlerde grilerle halay
çeken ve ne mavi düşmanları vardı tanıdığım hepsinin de kucaklarında mavi pijamalı
bebekleri.. Kırmızı olan birinin yeşile dönüştüğünü de gördüm yeşili hiç tüketmezken üstelik..
ya da pembeyken birisi o nefret ettiği sarıya aşık olduğunu da gördüm. Ki ben de zamanında
az tokalaşmadım siyahla,bu kadar beyaz olmama rağmen üstelik.. Diyeceğim o ki insanlar
değişir,duygular değişir,hayat değişir ve bunlar hakkında edindiğimiz bilgiler de
eskir,yenilenmeye ihtiyaç duyar en sonunda bildiğimizde değişir. Bilinmeyeni bulma peşinde
bildiklerimizi çantaya atıp yola çıkarız. Öğrenilecek, keşfedilecek o kadar çok şey var ki
kendimizle ilgili. Yeterki dur ve kendini dinle..değişmekten korktuğun kadar ‘aynı’
kalmaktan kork.. Yazımı ‘Cenap Şahabettin’in bir sözüyle noktalamak istiyorum:
Uzman Klinik Psikolog İrem Nur Balandı